30 Nisan 2015 Perşembe

Yankı'nın Vedası /2

    Yankı olayı içinde iyice hazımsadıktan sonra bir şeyler yapmasının gerektiğini düşündü. Acele ile yapması da gerekiyordu ama ne yapacak? Düşünceler.. düşünceler.. Veda'nın ağzından tek kelime çıkamıyordu can çekişiyordu nefesi yetmiyordu. Yankı güçlükle kaldırdı Vedayı. Sanki bütün dünya omuzlarındaydı o an. Sanki ilk kez yürümeyi öğrenen bir bebek gibi atıyordu adımlarını her an düşecek gibi ama onu tutacak biri yoktu. Kimse yoktu etrafta ve çaresizdi, kollarında uğruna ölebileceği sevdiği kızın baygın bedeni vardı ve o hiçbir şey yapamıyordu. Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Yardım isteyip bağırarak sadece gücünün tükettiğinin farkındaydı. Bağırmayıda kesti. Biraz evvel o yakıp kavuran güneş yerini gri bulutlara bırakmıştı. Çoğalıyorlardı, çoğaldıkça daha çok grileşiyorlardı. Her şey planlı mı diye düşünmedi değil Yankı. Şuan tek istediği zamanı geri alabilmekti ama bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyordu.O tozlu dağlarda biliyordu. O tarladaki evdekilerde hatta Veda da mümkün olmadığını biliyordu. O yüzden başka bir şey istemeliydi. Bir araba! Sevdiğini hızla hastaneye yetiştirebilcek bir araba ! Ama ne kulakları duyuyordu ne nefes alabiliyor ne de doğru düzgün düşünebiliyordu. Koskoca ıpıssız yolda bir ikisi vardı birde arka plan manzarası.Veda ile birlikte yere eğildi dizlerinin üstüne çöktü. Yoldaki taşlar çok sivriydi dizlerini acıtıyordu. Ama hiçbir acı kucağındakinden kötü olamazdı. Dünya olduğundan hızlı dönüyor gibi geliyordu Yankı'ya. Midesi bulandı.. Ne fazla gelmişti? Ettiği hayal mi ? Acısı mı ? Sevgisi mi?
Sanki her şey bitmiş gibi bir de kendini suçlamaya başladı. Nasıl bir insan olduğunu sorguladı epeyce. Vedaya sahip çıkamadığına sövdü.. Öyle dalmıştı öyle acı içindeydi ki yaklaşan araba sesini çok sonradan duydu. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleri parladı. Veda kucağında olduğu için ayağa fırlayamadı. Bir elini başının altından çekip kolunu var gücüyle salladı şoför onu görsün diye. Oysa buna gerek yoktu bu ıssızlık tarlasında bir tek o ikisi vardı. 87 model bir Chevrolet  Impala ortalama hızla yaklaştı. Araba tam yanına gelince Saçları bembeyaz hafif kilolu 50-55 yaşlarında bir adam kafasını az ileri uzatıp;
- Hayırdır genç bu vakit ne işin var burada?
- ...
- Bir sorun mu var yardım edeyim mi?
- Kız.. kız arkadaşım yaralı lütfen, lütfen hemen yardım eder misiniz.. lütfen..
Büyük bir kapı gıcırtısıyla arabadan indi adam, nereden geliyordu bu soğukkanlılığı..
Yankı adamı uzunca bir süzdü ama hiçte nasıl olduğunu sorgulayacak halde değildi.
Artık aceleci davranmaları gerekiyordu zamanla yarışıyorlardı bir bakıma. Sevdiğini kaybedemezdi buna imkan veremezdi. Tekrar Vedayı sıkıca kucakladıktan sonra arabaya bindiler. Yaşlı adam kontağı çevirip gaza öyle bir bastı ki herkes sarsıldıktan sonra araba biraz hızlanıp sonra yavaş ilerlemeye başladı.. Yankı telaş içinde;
- Ne oluyor? Biraz daha hızlı süremez misiniz lütfen onu kaybetmek istemiyorum.
- Ağır ol delikanlı arabaya o kadar yüklenirsem hepimiz bu yolda kalırız kimsede gelip geçmez bu yoldan.
Yankı iyice şüphelenmeye başlamıştı adamın bu tavırlarından. Ama Veda'yı düşünüyordu. Çok yakındı onu kaybetmeye. Veda bile edememişti, kaybedemezdi. Buna izin vermeyecekti. Kucağında yatıyordu öylece sanki huzurlu bir şekilde uyuyordu nefesi kesiliyordu ara ara. Yankı yüzüne baktı Vedanın sırtındaki acısını hissetti kendinde. Daha çok telaşlandı. Adama bağırmaya başladı.
- Amca kullanmayı bilmiyorsan çekil ben kullanayım burada söz konusu can meselesi hiç mi umrunda değil ya !
Adam dikiz aynasından kaşlarını çatarak Yankı'nın hüzünlü çaresiz gözlerine değdirdi bakışlarını.
- İn ulan arabadan hergele ! İn dedim. Yetti be yol boyunca.
Yaşlı adam arabayı durdurup hızla kapıyı açtı Yankı'nın durduğu kapıyı açıp parmağınla asfaltı işaret ederek yıllardır sigara kullanmaktan çatallaşmış sesiyle sözlerini tekrarladı.
- İn ulan ! Yol boyunca lafların yetti bizim çocuklar bir hata yapmış onu halletmeye geldim. Doğru anı kolluyordum ama daha fazla katlanamam sana yetti be in aşağıya !
Yankı hiçbir şeyi anlamadan Vedayı'da kucaklayıp arabadan indi. Adam hemen şoför koltuğunun oraya gitti kısa bacaklarıyla koca adımlar atarak. Tekrar Yankı'nın yanına gelip çok ciddi bir şekilde;
- Sende son vedanı et evlat kız arkadaşına.
Yankı kafasını kaldırdığında kendine doğrultulmuş gece gibi simsiyah bir silah gördü. Yüreği ağzına geldi neye üzüleceğini şaşırdı. Ne diyeceğini unuttu. Yalvarmaya ağlamaya başladı;
- Dur amca yapma ne yapıyorsun ! Bizi hastaneye götürecektin buda ne şimdi yapma gözünü seveyim bak can var kucağımda senin hiç mi yok çoluğun çocuğun onları düşün.
- Ulan onlar açtı zaten  başıma bu işi senin kızı onlar bu hale getirmiş şerefsizler. Sonra bizim başımız yanmasın diye yapıyorum bunu ben çok mu istiyorum sanki mecburum.
- Amca yapma nolur bak götür bizi hastaneye vallahi şikayetçi olmayacağım yalvarırım götür bizi hastaneye. Ben ne derim ailesine nasıl affederim kendimi onu kaybedersem.
- Buna gerek kalmayacak delikanlı bunu düşünecek vaktin olmayacak çünkü.
Yankı lafını tam bitirdi ki silah patladı her yerde. Defalarca.. Asfaltta ki taşlarda patladı önce sonra tarladaki buğdaylarda, ağacın gölgesinde tozlu dağlara ulaştı sonra. En son gökyüzündeki gri bulutlarda son buldu ses. Ve o bulutlara hapsoldu.


...

Gözlerini açtığında beyaz ışıklar gözünü aldığından tekrar kapadı. Bir kaç kere denedi gözlerini açmayı ama çok güçlük çekiyordu. Bir kaç kez daha denemenin ardından tamamen açabildi gözlerini. Her yer olabildiğine beyazdı. Ve de soğuk. Kutup soğuğu. Hiçbir şey anlamlı gelmiyordu. Sonra başında biri belirdi. O kişi de bembeyazdı ne hikmetse. Yuvarlak çerçeveli gözlükleri vardı. Dudakları aralandı bir kaç kelime çıktı ama duyamıyordu. Elini omzuna koydu ve bir kez daha tekrarladı;
- Yankı Bey iyi misiniz?
Konuşmak istedi ama başarılı olamadı sanki üzerinde tonlarca ağırlık var gibi dili de yokmuş gibiydi. Gözlerini kapattı usulca.. Bir süre sonra tekrar uyandı. Belki bir iki saat belki gün belki hafta. Ama üzerinde o ağırlık yoktu, yavaş yavaş konuşabiliyordu da. O yuvarlak çerçeveli tekrar geldi. Yavaş bir şekilde olanları anlattı ama Yankı anlamakta güçlük çekti. Bir şey eksikti. Veda.. Aylar sonra ağzından çıkan ilk kelimeydi. Veda..
Başını öne eğdi doktor. Üzgünüm demekle yetindi. Ne demek üzgünüm?
Yankı hızla doğrulmaya çalışsa da onu tutan bir sürü el oldu, arkasına yaslanıp;
- Veda'yı görmem gerekiyor. O nasıl iyi mi? Beni ona götürün !
- Üzgünüm Yankı Bey, Veda'nın durumu çok kötüydü sizi bulduklarında tutunamadı.
- Ne demek tutunamadı ! Beni Veda'ya götürün !
Herkes Yankı'yı sakinleştirmeye çalıştırıyordu epeyce bir zaman sonra yatıştı. Aklından geçen tek kelime Veda'ydı. Kaybetmişti. Kızıyordu ona. Tutunamayanlar dedirtmişti kendine. Neden bu kelimeyi yakıştırmışlardı ona? Tamam Olric'i severdi ama onlar nereden bilecekti. Veda edememişti. Seni seviyorum diyememişti gözlerine uzun uzun bakıp.. Vedası kalmıştı içinde..
 ...

Aylar geçti. Her şeyin başladığı noktaya geldi Yankı. Tam her şeyi hayal ettiği yerde durdu. Ve tarlaya baktı önce, sonra hayalindeki yaptığı eve baktı. Etrafındaki ağaçların gölgesi tam hayalindeki gibiydi. Her şey benzesin diye çok uğraşmıştı.Ev için uğraşmıştı epeyce. Ama tek fark o bu evin içinde Veda'nın ona bıraktığı mutluluklarla ve üzüntüyle yaşayacaktı. Issızlık tarlasında bir başına, acıyla, kederle, Vedasız...

3 yorum:

  1. ah yaaaaa vay yaaaa valla film gibi. benim aklıma texas geldi. uçsuz bucaksız yollar. filmin adı da the drifters olsun. sürüklenenler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh deep biliyor musun ben de Texas gibi uçsuz bucaksız yolları düşünerek yazmıştım bu öyküyü... Belki kurguyu yaptıktan sonra The Drifters hatta The Drifter Heart diye bir öykü yazarım ne dersin? ;)

      Sil