25 Mart 2016 Cuma

Rutin / Routine


   Her sabah sanki dünyevi bir zorundalık hissi insanların üzerinde dolaşıyormuş  gibi herkes aynı pozisyonu alıyor. Evimin sağ çaprazındaki adam siyah arabasını saatlerce, eskimiş beyazdan yıpranmış gri rengine dönmüş bir  bezle siliyor. 150 metre ötede her sabah 06.20 de gelen otobüs ışıklarını yakmış her gün düzenli olarak binen ikisi kardeş toplam beş yolcuyu bekliyor. Bu kardeşleri her sabah mahallenin pek geçilmeyen sokağından babası üşenmeden getirip 20 dakika kadar otobüsün kalkıp, cırt sarı rengin görüşünden çıkana kadar çöp bidonunun çaprazında bekliyor. Hiçbir sabah tam olarak bir sokağa sapmıyorum hep kıvrılan yollardan geçiyorum. Aslında ulaşmam gereken otobüs durağına giden birçok sokak var ama kıvrımlı yollar bana daha çekici geliyor nedensiz.
 Sağa kıvrılan yolun tam köşesinde üç hafta önce gülümseyip de başını okşadığım simsiyah kadifemsi tüylü köpek yolun başından kokumu aldığı gibi kuyruğunu hararetle sağa sola sallayıp yerinde sekiyor. Her sabah orada o, istisnasız. Benden istediği barınmak, yemek değil sadece başını okşamam. Bazı sabahlar onu göremeyeceğim diye korkuyorum bu yüzden her sabah saniyesine bile dikkat edip aynı saatte yola koyuluyorum. Sabah yediklerimden küçük bir poşette ona da götürüyorum. Bir isim vermedim henüz ama bu simsiyah tüylere en çok "Gölge" ismi yakışır. (Belki de benim bilinçaltımda bir şeylere hep Gölge ismini vermek vardı.) Poşette getirdiklerimi kenara koymak için eğildiğimde hemen kafasını iyice vücuduma  dokundurup sanki kokumu ezberlemek istiyor gibi derin derin kokluyor. Sadece gitmek için ayağa kalktığımda  getirdiğim yemeğe yöneliyor. Tempolu adımlarla ilerlerken derinden bir "hav" sesi duyduğumda bitirip, teşekkür etmiş olduğunu anlıyorum.
Bugün evden 10 dakika geç çıktım ve sanırım zamanda küçük bir çatlak yarattım. Belki de sürekli görüşünde bulunduğum insanların kafalarında acabalı cümleler kurdurttum. Evden çıktığımda; Arabasını özenle elindeki bezle bazen ceketinin iç kısmı ile silen adamın park ettiği yer boş, durakta otobüs, içindeki yolcular ve kızlarını çöp bidonunun yanında bekleyen kırık beyaz ceketli baba yoktu. Tabi Gölge de yoktu. Belki onun başını okşamamış olmamın hüznü ile kırağı düşmüş çimlerin üzerinde patilerini çapraz yapmış başını da üstüne koymuş derin düşünceler içindeydi. Öyle alışmışım ki bu sahneleri görmeye, bindiğim otobüste aynı insanları göre göre akraba yakınlığı duymuştum. Bugün gözlerimin gördüğü her şey farklıydı.
Her şeyi aynı karede toplayıp bir fotoğraf çekecek olsam; sol taraftaki turuncu çöp bidonlarının üç adım ötesinde içindeki beş yolcusu ile ışıklarını yakmış otobüs, kapısının ve çöp bidonlarının hemen yanında ellerini hiç cebinden çıkarmayan (belki de o elleri ömür boyu göremeyecektim) baba onun hemen önüne de asil bir şekilde uzanmış Gölge ve arabasını otobüsün önüne çapraz şekilde çekmiş sürücü kapısından kaportaya kirli beziyle uzanan adam ve boş kalan kısımlara da otobüste sürekli gördüğüm insanlardan gelişigüzel koyardım...
Şimdi 5 saniye kıpırdamayın bende sırtım dönük şekilde çıkacağım fotoğrafta; size bakarken.

2 yorum:

  1. Sabah sanırım çok erken kalkıyorsunuz.Malesf hayat böyle akıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sabah erken kalkmaya alışık olanlardanım. Hayat öyle ya da böyle bir şekilde akıyor, doğru diyorsunuz...

      Sil