29 Mayıs 2015 Cuma

Alacaklı Sessizlik

Dünya üzerinde yaşayan sadece iki insan varmış. Biri ufuk gibi sonsuz olduğu için Asmin adını almış diğeri ise çok karamsar içine kapanık olduğundan Buhran adını. Bu iki kişi yan yana olmasına rağmen kalpleri kilometrelerce uzakmış birbirine. Çok zaman geçmiş mevsimler değişmiş, yağmurlar yağmış, fırtınalar kopmuş, çiçekler açıp kuşlar cıvıl cıvıl ötmüş. Bu kilometreler çok çetin bir yolmuş, çok zorlu. Çok zaman geçmiş kilometreler azalmaya başlamış. Azalmış.. Azalmış.. Hatta o kadar çok azalmış ki yaşamları tek bir kalpte atmaya başlamış. Henüz ikiside farkında değilmiş tek kalbe bağlı olduklarının. Buhran öylesine çok seviyormuş ki Asmin'i.. Asmin korkmuş sevgisinden. Çünkü daha önce böylesine bir sevgi görmemiş, hissetmemiş ne tepki vereceğini bile bilmiyormuş. Ve öylesine çok korkuyormuş ki Buhran'ı üzmekten. Çünkü Asmin'in berbat bir yaşamı berbat sözcükleri varmış onu da bu yaşama sürüklemek istemiyormuş. Bir gece çok düşünmüş, Buhran'ın canını yakmamak için iki kişilik dünyalarına üçüncü kişiyi yaratmış. Bu kişiye kalbi bir an bile yakın olmamış. Düşünememiş aslında böyle daha çok canını yakacağını. Bunları düşündüğü gece gelip yapışmış Asmin'in boğazına. Uzun zamanda bırakmamış. Asmin'in nefesi yetmiyormuş artık. Nefesi azaldıkça ölüme adım adım ilerliyormuş bir başına, Buhransız.. Sonra günün birinde Buhran gelmiş yanına. Gecenin ellerini çekmiş Asmin'in boğazından. Zamanla her şeyi geride bırakmışlar.Gecenin elleri yerine Buhran'ın elleri sarmış dört bir yanını. Asmin dünyadaki her su tanesi gibi hissediyormuş kendini, öylesine değerli. Ama çok susuyormuş çok sessizmiş. Her coğrafya ya Buhran'a olan sevgisini bırakmak isterken susmakla kalıyormuş sadece. Sevgisi gün geçtikçe her hecede her gecede ve her nefes alışında çoğalıyormuş. Sonsuzluğu avuçlarının içine almış Asmin. İlk defa sevmiş, ilk defa onunla gülmüş onunla huzuru bulup onun için ağlamış özleminden. İlk öpüşünü, ilk elini tutuşunu, ilk güzelim dediği zamanları birbir hem aklına hemde kalbine kazımış. Her gün öyle bir sarılıyormuş ki sanki son sarılması gibi. Asmin koskoca ömründe ilk kez mutluymuş. Yaşama hevesi, her gün onu görme isteği büyük mü büyük bir yer kaplamış. Buhran'ın içindeki Asmin öylesine çokmuş ki avuç içlerinden öpüyormuş. Çok belli edemiyormuş sevgisini. Gözlerinde ki ışıktan gülüşünden kokusundan yayılıyormuş sevgisi. İki kişilik dünyalarında her şeyi en dorukta yaşıyorlarmış. En yükseklerden, doruktan bakıyorlarmış aşağı coğrafyalara. Sevgi ikinci isimleri olmuşken Buhran bu doruktan aşağı itmiş Asmin'i. Asmin büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde en tepeden ağır bir biçimde aşağı düşmeye başlamış. Düşerken aklına ve kalbine kazıdığı anlar kanamaya başlamış birbir, öyle şiddetliymiş ki hemen yere çakılsamda bu acı dinse diye çok dua etmiş. Ama düşüşü daha da yavaşlamış. Gökyüzünde belli belirsiz bir şey sigara tutuşturmuş Asmin'in eline, bari böyle dindireyim içimdeki acıyı demiş. İçmişte içmiş.. O sigara ne hikmetse hiç bitmemiş. Her içine çekmesinde çoğalıyor her dumanda biraz daha çökertiyormuş ciğerlerini. Halbuki içmesi çok sakıncalıymış ama o bu düşüşte bir bu sigarayı bulduğu için ona sarılmış dört elle. Her şey bir an önce bitsin istiyormuş. Ama hiçbir şey bitmiyormuş. Asmin düşerken kendini düştüğü tepenin kayalarına çarpıp bir an önce bitirmek istemiş hayatını ama sadece canının yandığıyla kalmış. Yaraları çoğalmış. Yorgunluktan tükenmiş. Aklını yitirir olmuş. Çok derin yaralar aldığı için gözünün önünde hep Buhran'ın hayalini görür olmuş. Onu gördükçe yaraları hunharca yeniden açılıyormuş. Sanki ilk kez yaralanıyormuş gibi acıtıyormuş bu yaralar canını. Acısından, çaresizliğinden sürekli ağlıyormuş Asmin. Ama ağladıkça düşüşü yavaşlıyormuş, karşısında Buhranı gördükçe olduğu yerde havada asılı kalıyormuş. Önce ağlamayı bırakmış sonrasında Buhranı düşünmeyi. Biraz daha hızlanmış düşmesi. Düşerken bir şey düşünemez olmaya başlamış. Onu ne çok sevdiğini, gözlerini, kokusunu, gülüşünü, sesini aklına getirmemeye çalışıyormuş. Avucumun içinden öptü nasıl unuturum, ölsem unutamam diyormuş. Bunları içinde bastırmak için büyük uğraşlar veriyormuş. Ama ne zaman gözlerini kapasa içinde bastırdığı tüm şeyler keskin bir bıçak gibi kalbine saplanıyormuş. Asmin gözlerini de kapatmıyormuş artık. Günler, aylar geçmiş hala sonu görünmüyormuş bu düşüşün. Hep seslenmiş, haykırmış ama nafile, duyulmayı bekleyen bir yankı olarak kalmış. Çok aramış Buhranı, kurtarsın beni bu düşüşten diye ama yokmuş.. Madem yok, o zaman çıksın aklımdan hemen yere çakılayım diye düşünüp dururken kafasına dank etmiş zaten amacının bu olduğunu. İçindeki her acı, her boşluk, her seviş ve her susuş bunu onayladıktan sonra Asmin kat ve kat hızla yere çakılmış. Yüzükoyun. Bu tüm acılardan da fazlaymış. Öyle çok canı yanmış ki sesini bile çıkaramamış. İki eli yanda açık, kafası sağ tarafa dönük bir şekilde kalmış. Kalbi durmuş, nefesi bitmiş ama gözleri açık kalmış. Her şeyi görüyormuş. Gökyüzünü, bulutları, sağa sola uçuşan kuşları, görüşünü bulanıklaştıran sisi. Ama ne kımıldayabiliyor ne de konuşabiliyormuş. Günler böyle geçmiş, sadece görerek. Hava kararmış, bulutlar yok olmuş, kuşlar yuvalarına gitmiş günler birbiri ardına tekrarlanmışta o sis hiç bir yere gitmemiş. Asmin aynı şeyleri görmekten, acılarından öyle çok yorulmuş ki kalan tek bir gücü varsa onu da tamamen gözlerini kapatmak için kullanacakken. Hiçbir yere kımıldamayan o sisin içinden Buhran çıkıp Asmin'in yanına gelmiş. Buhran öylesine yorgun görünüyormuş ki bu sis çok yormuş heralde onu,bir de doruklardan yanına gelmesi çok uzun sürmüş galiba. Hiçbir şeyi anlamlandıramamış Asmin. Sadece bakabiliyormuş çünkü. Buhran bir şeyler diyormuş ama anlayamıyormuş. Gözlerine baktığında gördüğü ışık sönmüş. Durduk yere Asmin'in yaraları büyük bir şiddetle yeniden kanamaya başlamış. Ama öylesine alışmış ki bu yaralara sesini çıkarmamış, tepki vermemiş. Buhran da orda öylece dikili kalmış. Oysa bir hışımla kucaklaması gerekiyormuş Asmini. Sadece durmuş. Asmin yine sesini çıkarmamış. Susmuş, anadili sessizlik olmuş.. Bu sessizlik ikisinide içine gömmüş..

16 Mayıs 2015 Cumartesi

    



  


    Bazı şeyler çabuk biter. Sigara        çabuk  biter, çay, alarm kurulmuşsa uyku, bitmesin isteniyorsa yol.      Yarısında yakalamışsanız çok sevdiğiniz o şarkı çabuk biter.  Sarılmış izliyorsanız film, hızlı yaşarsanız ömür, çok severseniz  aşk..
                     Çabuk biter..

15 Mayıs 2015 Cuma

Uçurum

 

  ...


      Bir an vardır ki hem adamın hem kadının sustuğu.. Bulundukları çevrede derin mi derin kuyuya atılan minik taşın sesi duyulacak kadar sessizlik hakimdir. O an ki durumu özetleyecek zekice bir alıntı da yoktur. O an sadece o andır. Sessiz, derin ve olabildiğine matem dolu..
     İki insanın arasına uçurumları yerleştiren tek sözcüktür "elveda". İşte o zaman her şey susar, her şey içine kapanır. Her ses yerini susmaya bırakır. Adam susar, kadın adamdan iki kat daha fazla susar. Sustukça adam dilsizleşir. Kadın hem sağır olur hemde kör, dili vardır ama konuşmaz.. Çünkü o elveda sözcüğü içinde var olan tüm kelimeleri tüm harfleri hapis altına almıştır. Ve dayanamaz kadın adamla arasında olan uçurumdan boşluğa bırakıverir kendini.. O boşlukta yiterken, adam tüm dilsizliğiyle kalakalır olduğu yerde..

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Hazin Kelimeler


        Ne olduğu belirsiz bir günün, mevsiminden bağımsız karardığı saatlerde düştü aklıma kelimeler.
       Bir dolu gecenin, hayat diye başıma üşüştüğü bir vakit var ki sorma.. İki ucu kapalı bir tünelin içinde yaşanan güneş ışığı umudu kadar hazin.
       Yarım kalanlara üzülürken, toplasan bir hayat etmeyen ve bütün hüzünlü kelimeler bir olup alt etmeye meylederken, çeyrek avuç yaşama hevesimle bu gecede, bu hazin gecede, yine ve yine hazin çaresizlik içersinde bir garip yaşama edasındayım..
       Karanlık ilerledikçe bilmediğim bir rüzgar sesi İstanbul'u mesken ediyor. Ve bu durum aklıma düşen kelimeleri alabildiğine sıradanlaştırıyor.. Sonrasındaysa soğuk memleketlere sürgün edilmiş bir mahkumun son dileği gibi bir başına çaresiz kalıyor bu kelimeler. Alabildiğine yok olmaya yüz tutarak..
       

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Ayrılık Senfonisi

 

Her ayrılığın senfonisi başka çalar. Bizim senfonimiz sessizlikti.

      Ey hiçbir şekilde hitap edemediğim. Viran şehirleri aşıp geldim bu noktaya. Viran kalbinden, viran sözlerinden geldim. Geçtiğim her lambası patlak sokakta bir yanımı  bıraktım bu sayede epeyce eksildim. Bir yanımı ufukta bir yanımı toz dumanda bıraktımda ben sende hiç bırakmadım bir yanımı. Her zerremi dağıttım bir oraya bir buraya. Bakıyorum da ne çok sevmişim seni. Ne çok yıkık dökük duygu bırakmışım ardımda. Sevdikçe yorulmuş yoruldukça çökmüşüm. Eksile eksile kalmamışım kendimde hiç mi hiç.. Şimdi ben sade bir insan cüssesi bir hayli ağır. Eksik.. Kayıp..
                                    Başka hiç..

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Rüzgâr



       Dışarıda alacaklı bir rüzgar var bugün kendi gücünden az olanları alıp sürüklüyor bir sağa bir sola. Belki canlarını acıtıyor belki gidecekleri yere kolayca gitmelerini sağlıyor. Bunu ne ben bilirim ne de esip duran rüzgar. Sadece ve sadece dört bir yana savrulanlar bilir bu durumu.
       Bu gün biraz öfkeli rüzgar. Kimsenin ondan hoşnut olmadığından olsa gerek bu öfkesi. Yağmuru kıskanmasından, insanın içini ısıtan güneşi örnek alamamasından olsa gerek bu hezeyanı. Belki o da kendinden sıkıldığı için kendini dünyanın bir başka yerlerine taşıma çabası içerisinde. Belki Asya da belki Avrupa da onu seven birileri çıkarda az be az diner bu öfkesi, usulca eser, insanların yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirir, hepsi bu..