Bazı sabahlar nehrin
kıyısında bekleyen gün ışığını
Erken uğramış bir
sonbahar uzun çimenleri dalgalandırır durduğu yerde,
Bozkırın havzasında
titrer hafif bir rüzgâr
Ve sanki bir mezar
boyunca esmiş gibi, uğuldar.
Ve sonra ben duraksayıp
bu uğultuyu dinlerim.
Bilindik bir akıntıya
yabancı gözlerle bakarım.
Ölüm tarafından
fısıldanan vahşi doğum çığlıklarını duyunca
Rüyaya daldığını
sanan insanları, ben biliyorum.
Ardından su
zambakları yükselir yavaşça
Bildiğim hayatın
bucaksız yüzü,
Değişti, mucizeler ve
hayretle,
Bir zamanlar, kar ile
perdahlanmış ateş içinde yanan gözlerle doldu artık.
Makul şimdi, kaşları
eski Acı ile hemen kırışmış,
Durgun ağzı huzur ve
dermanı için bekliyordu.
Tövbe serpiştirilmiş
küllerin saflığı,
Uysal bir çiçek başı
gibi sarkıyordu, bükük.
Acımasız savaşın eski
yaraları yok oldu;
Ve Duyu’nun boğuştuğu
tüm o mavi çürükler gitti
Kırmızı lekelerin tüm
üzücü kırıntıları savruldu,
Ve sönük kızarıklık
bir yüreğin çalınmasına adandı.
Başkalaşmış
durumların engin evhamı hâlâ
Gizli günahlar veya
kıyamet tarafından görülmemiş,
Geriye kalan, artık
su canlılarının arasında bekle,
Dayan, şurada
parıldayan nilüfer çiçeklerinin yamacında.
On sekiz yüzyıl
boyunca nehrin kıyısında,
Ve dalgalanan bir
imparatorluğun fırtınalı zamanında
--Bırak rüzgârlar
bozkırdan uzanıp uğuldasın tenime,
Mecbur muyum tüm
bunlara, ben, Mesih, mezarıma ulaşmak için.
Sidney Lanier
(Çeviren: Aleyna Özden)
Merhabalar,sizi yeni keşif ettim.Faydalı içerik ile dolu blogunuzu sevdim.Takip ve izlemeye aldım.Bana da beklerim(tariflimutfak/sibelinyemekleri/incilay).Başarılar dilerim.
YanıtlaSil